Deprem Yalnızca Yeryüzünü Değil, İnsan Ruhunu da Sarsıyor Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer ile Özel Röportaj Söyleşi: Elif Kaya Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer, depremin yalnızca yer kabuğunda değil, insanın varoluş katmanlarında da derin kırılmalar yarattığını vurguluyor. Ona göre bu sarsıntı, bireyin güven, kontrol ve aidiyet duygularını temelden zedelerken, insanın dünyayla ve kendisiyle kurduğu bağları…
Söyleşi: Elif Kaya
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer, depremin yalnızca yer kabuğunda değil, insanın varoluş katmanlarında da derin kırılmalar yarattığını vurguluyor. Ona göre bu sarsıntı, bireyin güven, kontrol ve aidiyet duygularını temelden zedelerken, insanın dünyayla ve kendisiyle kurduğu bağları yeniden tanımlamasına neden oluyor.
Klinik psikoloji ve sosyoloji alanlarında yürüttüğü çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Yıldırımer, “kaygı ve korku” temalı birçok uluslararası yayına imza atmış bir isim. Web sitemde yayınlanan “Deprem Korkusu Nasıl Yenilir? Artçı Sarsıntılar ve Psikolojimiz Üzerindeki Etkileri” başlıklı detaylı çalışmasında da belirttiği gibi, deprem sonrası psikolojik süreçleri hem bireysel hem de toplumsal boyutlarıyla ele alıyor.
Elif Kaya: Hocam, toplum olarak her deprem ve artçı sarsıntı sonrası neden bu kadar sarsılıyoruz?
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer: Deprem yalnızca yer kabuğunu değil, insanın güven duygusunu da çatlatıyor. Modern toplum “kontrol” üzerine inşa edilmiştir; insan teknolojisiyle, düzeniyle, mimarisiyle doğayı yönetebileceğine inanır. Ancak deprem, bu inancın kırılma anıdır.
Anthony Giddens’ın ifade ettiği gibi, “Modernlik, güvenin kurumsallaşmasıdır.” Bu kurumlar – devlet, bilim, şehir planlaması – sarsıldığında birey kendini çıplak hisseder. Deprem, o çıplaklık anıdır; insanın doğa karşısında ne kadar küçük olduğunu fark ettiği o sessizlikte, içimizdeki en derin korkular uyanır.
Elif Kaya: Bu korku sadece anlık mı, yoksa toplumsal hafızada kalıcı etkiler bırakıyor mu?
Prof. Dr. Yıldırımer: Kesinlikle kalıcı etkiler bırakıyor. Zygmunt Bauman’ın deyişiyle, “Güvensizlik modern çağın görünmez salgınıdır.” Depremler, bu görünmez salgını görünür hale getiriyor. Artık sadece bina değil, yaşamın kendisi de güvenilmezmiş gibi hissediliyor.
Depremi yaşayan birçok insan “bir daha aynı evde uyuyamıyorum”, “sarsıntı olmasa da sallanıyorum” der. Bu, bilinçaltının depremi hâlâ yaşıyor olmasıdır. Web sitemdeki yazımda da vurguladığım gibi, bu nedenle toplumsal dayanışma kadar psikolojik onarım da şarttır.
Elif Kaya: Yoğun korku yaşayan insanlar ne yapmalı?
Prof. Dr. Yıldırımer: Deprem anında yapılacak fiziksel adımlar kadar, sonrasında yapılacak psikolojik adımlar da önemlidir. Öncelikle birey, korkusunu bastırmamalı; “Ben güçlü görünmeliyim” diyerek duygularını yok saymamalıdır. Çünkü bastırılan her duygu, daha sonra kaygı ya da panik olarak geri döner.
Kısa süreli endişe doğaldır; ancak bu duygular haftalarca sürüyor, kişinin gündelik yaşamını engelliyorsa, mutlaka uzman desteği alınmalıdır. Ayaktan Gelen Sağlık platformundaki yazımda detaylandırdığım gibi, özellikle travmanın derin izleri varsa, bilinçaltı temelli EMDR terapisi son derece etkili bir yöntemdir.
Ancak burada çok önemli bir ayrıntı var: EMDR kesinlikle bu konuda eğitimli ve yetkin kişiler tarafından uygulanmalıdır. Rastgele kişilerce yapılan “bilinçaltı çalışmaları” kişinin ruhsal dengesine zarar verebilir.
Elif Kaya: Toplumsal olarak nasıl bir bilinç geliştirmeliyiz?
Prof. Dr. Yıldırımer: Emile Durkheim’ın “Toplum, bireyin aynasıdır” sözü burada çok anlamlıdır. Eğer toplum sürekli korku içindeyse, birey de kendini o korkunun bir parçası olarak hisseder. Bu yüzden afet sonrası yalnızca binaları değil, insan ruhunu da yeniden inşa etmemiz gerekiyor.
İnsan ancak güven duygusunu yeniden kazandığında geleceğe bakabilir. Bazen bir çocuğun elini tutmak, bir komşuya “iyisin değil mi?” demek bile terapi kadar kıymetlidir. Çünkü en büyük tedavi, dayanışmadır.
Elif Kaya: Son olarak, okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer: Deprem bir doğa gerçeğidir; ancak onunla birlikte yaşamak, sürekli korku içinde var olmak anlamına gelmez. Her sarsıntı, bize yaşamın ne kadar kırılgan ve geçici olduğunu hatırlatır. Yine de unutmamak gerekir ki, sağlam bir bina kadar sağlam bir ruh da hayat kurtarır.
Korkularınız azalmıyor, uyku düzeniniz bozuluyor, kabuslar sıklaşıyor ya da bedeniniz hâlâ “sallanıyormuş” gibi tepki veriyorsa, bu bir zayıflık değil; bedeninizin ve zihninizin size gönderdiği bir uyarıdır.
Deprem korkusu ve psikolojik etkileri yazımda da detaylandırdığım gibi, alanında uzmanlaşmış psikolog veya psikoterapist tarafından uygulanan EMDR, deprem sonrası gelişen travmatik stres bozukluklarının belirtilerini azaltmada bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış bir yöntemdir. Bu uygulama, beynin travmatik anıları yeniden işlemesine olanak tanıyarak bireyin duygusal denge ve güven duygusunu yeniden kazanmasına yardımcı olur.
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer’e bu derinlikli ve farkındalık yaratan röportaj için teşekkür ediyoruz. Psikoloji ve sosyolojiyi birleştiren çalışmalarıyla “kaygı”, “korku” ve “insan ruhunun kırılganlığı” üzerine yaptığı uluslararası yayınlarda, modern insanın duygusal dünyasına ışık tutmaya devam ediyor.
Toplumsal travmalar, bilinçaltı süreçler ve psikolojik dayanıklılık konularında kaleme aldığı yazı ve araştırmalarına www.ayaktangelensaglik.com adresinden ulaşabilir; bireyin içsel iyileşme sürecine dair özgün bakış açısını yakından takip edebilirsiniz.
Reklam & İşbirliği: [email protected]